"Ya Cehnnem'de bu soruyu soran kişi ben isem?"



Şimdi, sizinle bir tefekkür yolculuğuna çıkalım.

Öncelikle bir sayı doğrusu düşünelim. Ne alaka diyeceksiniz belki, ama yazının sonuna kadar sabredebilirseniz anlayacaksınız inşallah.

0 nötr noktamızı, + kısımlar iyi işler yapıyor olma halimizi, - kısımlar da kötü işler yapıyor olma halimizi temsil etsin.

Sonra da o sayı doğrusunda kendimize bir konum verecek olsaydık nereyi seçerdik birlikte düşünelim... Örnek vermek gerekirse:

Belki iyi hatta hayırsever, Kurani temelli bir ailede dünyaya geldiğimizi düşünelim ve hayata +10 noktasından başladık diyelim. Etrafımızda iyi örnekler var, Kuran'a kolayca ulaştık ve erken yaşta bu ölçüde yaşamaya çalışıyoruz...

Gayet normal bir ailede, normal şartlarda başlayan biri olduğumuzu düşünelim ve o halimizle de hayata 0 noktasından başlayalım...

Bir de tecavüz sonucu dünyaya gelmiş bir çocuk olduğumuzu düşünelim. Korkunç bir şiddete maruz kalarak büyüyen, hem psikolojik hem de fiziksel bir şiddet... Şimdi hayata başlama puanı versek, sanki -10 da başladık diyebiliriz...

Harika bir ailede doğan bebeğe çok şanslı deyip tecavüz sonucu olan bebeğe bahtı kara diyoruz ya, o işler aslında öyle değil. Gerçekten, işler hiç de göründüğü gibi değil. Çünkü biz her şeyin bilgisine sahip değiliz. Sadece görünen kısma bakıp yorum yapıyoruz. -10'da başlamak şanssızlık değildir, çünkü mesele nereden başladığınız değil ne kadar yol aldığınızdır. Allah'ın baktığı yer budur.

Kurani ve hayırsever bir ailede +10 noktasından başlayarak kendimizi +15'e taşıyıp +15 noktasına layık süper işler yapıyoruzdur ama aslında başlangıç noktamızdan sadece 5 birim ilerlemişizdir. Dışarıdan bakanlar da harika işler yapıyor görüyordur bizi, ancak ne kadar yol aldığımızı yalnızca bize potansiyelimizi veren Allah bilmektedir.

Aynı şekilde tecavüz sonucu dünyaya gelen ve korkunç insanlar içinde yetişen bir çocuk vardır, onu sokakta esrar içerken görmüş ve ayıplamışızdır +15'teki benliğiniz. Oysa o çocuk bulunduğu -10 noktasından pozitif yönde ilerleyerek -2'ye kadar kendini taşıyabilmiştir ama hala ekside olduğu için kötü bir işle meşgul görüyor ve onun için negatif bir sanıda bulunuyoruzdur.

5 birim ilerleyebilmiş benliğimiz 8 birim ilerlemiş birini eleştiriyordur, hala eksilerde göründüğü için gözümüze... Ne komik değil mi? Ne haddimize bu hüküm?

O çocuğu hemen "kötü biri" torbasına koyuyoruz kolayca zihnimizde belki. Onun yaşadıklarını biliyor muyuz? O şartlar içinde nasıl davrandığını? Hangi zorluklara göğüs gerdiğini? Ona sunulanları biliyor muyuz mesela? Siz o hayatta başlasaydınız veya o hayatı yaşasaydınız nerede-hangi noktada olacaktınız biliyor muydunuz?

Yargılamak çok kolay. Çok da güçlü hissettiriyor kendimizi. Doğru yolda hissettiriyor. Oysa bu yargılamayı yapmamız zaten doğru yolun ne olduğunu hiç anlamadığımızı göstermez mi?

Sadece esrar içen çocuk örneği olarak anlamayın bu anlattığımı. Sizin hayatınızda yargıladığınız kimler var düşünün biraz. Sizin o sokakta esrar içen çocuğunuz kim? Şartlarını hiç bilmeden kolayca ağzınızdan dökülenleri serin önünüze, kolayca bulursunuz cevabı...Şahit misiniz o kişinin hayatına?

Yoksa 5 birim ilerleyip 8 birim ilerlemiş ama hala -2'de olanı mı yargılıyorsunuz?

Bizim bu farkındalığa fazlasıyla ihtiyacımız var. Bu bakış açısını her bir düşüncemize duygumuza hayatımıza yedirmemiz gerek, eğer bunu yapabilirsek neler kazanmış olacağız aklıma geldiği kadarıyla paylaşmak isterim:

Öncelikle, başkalarını hemen yargılayan tarafımız kendimizi temize çıkarmaya da yatkın. Bu yargılamanın ve kendimizi de temize çekmenin önüne bir settir bu bakış açısı. Acaba biliyor muyuz yargıladığımız o kişinin potansiyelini, yaşadıklarını, şartlarını? O şartlardan kaç birim ileriye gittiğini? O kişi olsaydık daha ''kötü, yanlış'' şeyler yapıyor olabilirdik belki. Çok mu eminiz kendimizden? Ne zaman başkalarını yargılayacak olsak oku kendimize çevirmeliyiz. Kendimize bakmalıyız çünkü sadece kendi şartlarımızdan haberdarız.

Spesifik bir örnek olarak, bu bakış açısını sindirirsek, Kuran'dan bahsettiğimiz insanlardan, yakın çevremiz ailemiz arkadaşlarımız olabilir, onlardan alınan geri dönüşlere daha anlayışlı oluruz. Belki bizim kolayca kabul ettiğimiz gerçekleri kabul etmek karşımızdaki insanda biraz daha zor ve zaman alıcıdır. Aldığımız olumsuz tepkiyle hemen karşımızdakini bir konuma sığdırıp onu eleştirmek her şeyi en iyi bilenin yalnızca Allah olduğuna iman eden bir Müslüman'ın yapacağı şey olmamalıdır.

Doğru bir etiketleme yapamazsın çünkü her şeye şahit değilsin. Belki onun bu gerçeği kabul etmek noktasında gösterdiği direnç ve sancı geçmişteki şartlarından kaynaklanıyordur ve onun bu şartlara gösterdiği direnç sende hiç olmadığı için onu anlamada zorlanıyorsundur?

Belki sen 2 birim ilerleyip +2ye ulaşabilmiş halinle 6 birim ilerlediği halde 0 noktasına geleni sırf 0 noktasında diye, +2'de değil diye etiketlemişsindir?


İkinci bir katkı olarak bu bakış açısı direkt bize ''kötü'' bir şey yaptığını düşündüğümüz insanlara olan tavrımızı da değiştirecektir. Onu bu şeyi yapmaya iten şartlarına, yaşadıklarına, hissettiklerine şahit değiliz. Bunlar o yapılan şey gerçekten Allah katında da kötülükse eğer o kötülüğü haklı çıkarmaz tabii ki, ancak ona hissettiğimiz anlayış kötülüğü iyilikle savma ilkesine bağlılığımızı artırır ve kötülük gördüğümüz kişiye/kişilere olan affediciliğimizi artırır. Onları yargılamanın bize düşmediğini her şeyden haberdar olan Allah'a düştüğünü bize düşenin ise iyi ve güzel olan ne varsa onu hakkıyla yapabilmek olduğunu hatırlatır.

Tekrar edelim: O karşımızdakine %100 şahit değiliz. Şahit olmadığımız kişi hakkında hüküm vermek bize düşmez. Onun hakkında en iyi hüküm verecek olan ancak  Allah'tır.

Ayrıca çok mu eminiz o yapılan şeyin gerçekte de ''kötü, yanlış'' olduğundan? Musa peygamber gemiyi delmenin kötü bir şey olduğunu sanıyordu, oysa o hamle gemidekileri kurtarmak içindi. İç yüzünü kavrayamadığımız şeyi eleştirmiş oluyor olabilir miyiz?

Üçüncü bir katkı olarak da yapıyor olduğumuz iyilikler ile kendimizi tatmin olmuş hissetmemize engel olur. Bu durum iyilik yapma imkanı veren Allah'a minnettarsızlık değildir kesinlikle, öyle algılanmamalı. İyilikler yapma imkanı veren Allah'a bolca şükrederiz, ancak ''Ooo bu iyilikleri de yaptım, çok şey yaptım, ben oldum.'' gibi tamlık hissinden uzak tutar bizi. Belki o bizim büyük sandığımız iyilik, Allah'ın verdiği potansiyele göre oldukça küçük de olabilir. Potansiyelimizi bilmediğimiz için hayırlarda durmadan yorulmadan korku ve umutla çabalamamıza sebep olur Allah'ın izniyle, ölene dek...

Bizim yaptığımız iyilikleri görüp bizi takdir eden insanların sözleriyle kibirlenmemize engel olur. Biliriz ki o insanlar sadece parçaya bakıyor, bilmiyor potansiyelimizi. Allah biliyor ne kadar iyi olduğumuzu ancak. İnsanların övgüleri bizi daha iyi biri yapmıyor.

İnsanların övgüleri bizi daha iyi biri yapmadığı gibi yermeleri de bizi daha kötü biri yapmıyor. Çünkü insanlar, yine sadece parçaya bakıyor, bilmiyor potansiyelimizi. Allah biliyor ne kadar kötü olduğumuzu. Aramızda hüküm verecek olan yalnızca Allah'tır.

Özetlersek, ahiret günü geldiğinde çok şaşıracağız. Yargılamak, eleştirmek, ötekileştirmek çok doğal olmuş artık çünkü. Neden şaşıracağımızı cehennemden şu sahneyle aktarayım ve bu ayet de yazımızın son noktası olsun. Ne zaman birini yargılayacak olsak ''Ya cehennemde bu soruyu soran kişi ben isem?'' diye içimizden geçirmemiz dileğiyle:

62 - ''Biz neden kötüler olarak gördüğümüz adamları burada göremiyoruz?'' derler.
63 - ''Hani onları alaya almıştık, yoksa buradalar da biz mi göremiyoruz?''
64 - Ateş halkının birbiriyle çekişmeleri kesinlikle bir gerçektir.

Sad Suresi

Kuvvet yalnızca Allah'tandır.


Yorumlar

  1. Çok faydalı bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık,teşekkür ederim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder