Cuma Namazı Kadınlara Farz mı?




Cuma namazı kadınlara farz mı? 

Bu soru üzerine yazılmış yazıların bir kısmını okudum ve bu konuda bir yazı yazmaya karar verdim. Siz de lütfen okuyun, yorum ve sorularınızı bekliyorum. Yanıldığım yerler olduğunu düşünüyorsanız, kanıtınız ile birlikte gelmenizi isterim, zira, bu konu çok ama çok önemli.

Şimdi sizi Allah'ın bize verdiği en güzel nimetleri, aklı, kalbi ve vahyi kullanmaya davet ediyorum. Hep birlikte kalbimizle akledelim, Allah'tan doğruyu bulmayı dileyerek düşünmeye başlayalım inşallah:


9. Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.


10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.



11. Onlar bir alışveriş ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve alışverişten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.


-Cuma-
İnsanlara bu ayetleri okuduğumda temelde şu argümanlarla karşılaşıyorum. İnşallah bunları anlatmaya çalışacağım:

1 - ''Oradaki 'Ey İman Edenler!' takısı erkekleri kapsıyor.''


2 - ''Farz değil, hadislerde öyle yazıyor.''


3 - ''Koskoca hocalar alimler bilmiyor da sen mi biliyorsun?''

4 - ''Herkes yanılmış da sadece sen mi doğru yoldasın?''


5 - ''Yeryüzünde dağılıp rızık arayacak olanlar erkeklerdir. Ayetin sonunda bundan bahsettiği için ayetler erkekleri kapsar.''


1- EY İMAN EDENLER TAKISINA KADINLAR DAHİL Mİ?

Arapça’da isimler ya 'dişil' yani Arapçasıyla 'müennes' veya 'eril' yani Arapçasıyla da 'müzekker'dir. Arapça’da erkek ve kadınlara birden hitap edildiği zaman bunlar tek bir hitap tarzında değerlendirilir ve bunu da erkek kalıbı seçilerek yapılır. Bu edebî bir sanattır ki buna “tağlip sanatı” denir.Bu edebî sanat ifadesi daha çarpıcı olduğundan, Kur’an terminolojisinde de genellikle hitaplar bu sanat çerçevesinde inşa edilmiş ve kadın ile erkeğin birlikte muhatap olduğu yerlerde bu hitap erkeklere yönelik olmuş, kadınlar ise“tağlip sanatı” çerçevesinde onlarla beraber yerlerini almışlardır. Bu konuyla ilgili bir örnek de şu ki “ey iman edenler” anlamına gelen “Ya eyyuhellezine âmenû” hitabı sadece erkeklere ait olmadığı gibi “Ey kâfirler” manasına gelen “Ya eyyuhe’l-kâfirun”  ifadesi de sadece erkeklere değildir. Her iki ifadede de kadın-erkek müşterek olarak vardır. Demek ki ortada bir fazilet, bir üstünlük imajı söz konusu değildir, mesele tamamen bir sil meselesidir.Mesela Maide Suresi 90. ayette de “Ey iman edenler” anlamına gelen “Ya eyyuhellezine âmenû” kalıbı vardır.



Ey iman edenler! Şarap/içki, kumar, dikili taşlar, şans (fal) okları, şeytan işi birer pisliktir. Artık bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

-Maide,90-


Ama bu ayet için hiç kimse, 'Sadece erkeklere sesleniyor, bu yüzden kadınlar şarap/içki içip fal baktırabilir.' demiyor. Namaz için de oruç için de hac için de 'Ey İman Edenler!' deniyor, e cuma namazı için de öyle deniyor. Neden cuma namazı sadece erkekler için olsun?


Yani ilk argümanın sonucu şu ki: Ey iman edenler kalıbı tüm inananları, yani kadın erkek hepimizi, kapsar. 

2- PEYGAMBERİMİZ HADİSLERİNDE FARZ DEĞİL Mİ DİYOR?


Ben ayetleri okuduğumda bana hadislerde farz olmadığından bahsediyorlar. Bahsettikleri hadis rivayetlerinin bir kısmına bakalım:


"Allah'a ve âhiret gününe inananlara cuma namazı farzdır. Ancak yolcu, köle, çocuk, kadın ve hastalar bundan müstesnadır." (Ebû Dâvud, I, 644, H. No: 1067; Dârakutnî, II, 3; Bağavî, Şerhu's-Sünne, I, 225)


Cuma namazı kadınlara farz değildir. Ancak namazı cemaatle kılarlarsa bu yeterli olup, öğle namazını kılmaları gerekmez. (es-Serahsî, II, 22, 23; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtâr, I, 591, 851-852).


Bu konuyu anlamak için elçiyi tanımak ve dinin kaynağının ne olduğunu düşünmek gerekir. Bize hem elçi hem de dinin kaynağı hakkında Kuran cevap veriyor.


Öncelikle elçiyi tanımak, çok ama çok önemli. Elçiyi bize kim anlatıyor peki? Buhari mi? Müslim mi? yoksa Allah mı? Elçiyi de dini de bize anlatan her şeyden hakkıyla haberdar olan Allah'tır. 



De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”

-Hucurat,16-


Başkalarından öğrendikleri dini Allah'ta arayıp bulamayanlar, Allah'ı, O'nun kitabını, elçilerini eksik görmeye başlarlar. Halbuki her namazlarında 'subhane rabbiyel azim' yani 'Ey büyük Rabb'ım! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.' demelerine rağmen, Allah'ın Kuran'ını noksanlıkla itham ederler. Allah'ın bilinçli sessizliklerini, kendileri doldurmaya çalışıp yeni bir din icat ederler adeta ve böylece Allah'a dinini öğretmeye kalkarlar. Tekrar yazıyorum:


De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”

-Hucurat,16-


Peygamberimiz gibi ben de soruyorum size, evet, siz gerçekten Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz? Allah'ın her şeyden haberdar olduğunu mu unuttunuz yoksa? 

Ben dinimi Buhari'den, Müslim'den Ebu Davud'dan değil, dinin asıl sahibi olan Allah'tan öğrenmeyi tercih ettim. Ben Muhammed Peygamberi her şeyden haberdar olan, dinin asıl sahibi olan Allah'a sordum. O bana anlattı. Başkasına değil Allah'a sordum. Çünkü:



...ve hiçbir şey, her şeyden haberdâr olan gibi haber veremez sana.

-Fatır,14-

O bana anlattı sadece Kuran'a uyan ve Kuran ile hüküm veren elçisini:

Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
-Enam,50-


Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!
-Nisa,105-

O öğretti bana onurlu, merhamet dolu, örnek alınası ve üstün ahlak sahibi elçisini:


Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir.

-Tevbe,128-



Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.

-Ahzab,21-

Muhakkak ki sen; üstün bir ahlak üzerindesin
-Kalem,4-

O öğretti elçiye itaat etmem gerektiğini:

Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse ve Allah’tan korkup sakınırsa işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır..
24-Nur Suresi 52

Allah’a ve elçisine itaat edin ki merhamet olunasınız.
-Ali İmran Suresi,132-

Ve yine O öğretti elçiye NASIL itaat edeceğimi:

De: "ALLAH'ın hazineleri benim yanımda demiyorum size. Gizlilikleri de bilmiyorum. Size, bir melek olduğumu da söylemiyorum. SADECE bana VAHYEDİLENİ İZLİYORUM." Şunu da söyle: "Kör ile gören bir mi?''
-Enam,50-




Kendilerine bir mucize getirmediğin zaman: "Mucize isteseydin ne olurdu," derler. De ki: "Ben,SADECE Rabbimden BANA VAHYEDİLENE UYUYORUM." Bunlar, Rabbinizden aydınlatmalardır, inanan bir toplum için bir hidayet ve rahmettir.
-Araf,203-

Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kuran getir, yahut onu değiştir!," derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben YALNIZ BANA VAHYEDİLENE UYARIM. Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabından korkarım."
-Yunus,15-

De ki "Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne olacağını da bilmem. Ben, SADECE BANA VAHYEDİLENE UYUYORUM. Ben apaçık bir UYARICIDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLİM."
-Ahkaf,9-

Elçi sadece ona vahyedilene yani Kuran'a uyduğunu sadece bir kere değil, defalarca söylüyor. Bizim de elçiye itaat etmek için elçi gibi Kuran'a uymamız gerekir. Ama sorun şu ki, elçiye itaat konusundan bahseden insanlarımızın çoğu, bazen buna en uzak insanlar oluyor. Çünkü elçiye itaati zan içeren ve elçimizin söyleyip söylemediği kesin olmayan rivayetlere itaat olarak algılıyorlar. Allah'ın getirdiği yüzlerce kesin ayet dururken, rivayetlere yönelmek Kuran'a yapılan büyük bir zulümdür. Kuran'a yapılan büyük bir dışlamadır. Zira Muhammed Peygamberimiz de ahirette bu konudan şikayetçi oluyor:


Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
-Furkan,30-

Allah bana elçiye itaatin Buhari, Müslim ve Ebu Davud'a itaat olmadığını Elçiye itaatin elçinin de çağırdığı Kuran'a itaat olduğunu, Kuran'a itaatin de Allah'a itaat olduğunu öğretti.

Elçiye itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.
-Nisa,80-

İnsanların dinin iki veya daha fazla kaynağı varmış gibi Allah'a itaat Kuran'daki ayetler; elçiye itaat rivayetler gibi gösteriliyor. Dinin biricik kaynağı vardır, o da Kuran'dır. Elçinin de uyduğu Kuran'dır. İki kaynak yoktur ki elçiye itaat için farklı kaynaklara yönelelim. İki otorite yoktur, bu şirktir zaten ve şirk dışında affetmeyeceği hiçbir şey yoktur Allah'ın. 

Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır.
-Nisa,116-

Bu ön bilgiden sonra hep birlikte düşünelim. Sizce hayatı Kuran olan bir peygamber, Kuran'a aykırı bir şey söyler mi? Söylemez. Bu hadis rivayetlerini reddetmek Peygamberi reddetmek değildir. Bu hadis rivayetini reddetmek, Peygamberin Kuran ile çeliştiğini reddetmektir. Yani 'Muhammed Peygamber böyle demez, çünkü o Kuran'a aykırı hareket etmez. Bu Muhammed Peygambere atılan bir iftiradır.' demektir. Bu Muhammed Peygamberi reddetmek değil, ona atılan iftirayı reddetmektir. İslam'a atılan iftirayı reddetmektir.

İkinci argümanın da sonucu şu ki: Bu iki hadis rivayeti ve dahası İslam'a ait değildir. Kuran ayetleriyle çelişen,, Kuran'ın serbest bıraktığı yere hüküm ekleyen ve Kuran'daki hükmü geçersiz kılan hiçbir söz İslam'a ait değildir. Kadınlara cuma namazı farzdır. 

3- DİNİ KONULARDA DİN ADAMLARINA MI GÜVENMELİYİZ? ONLAR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?


Tekrar hatırlatmalıyız, Allah bizi tek tanrılı dine çağırıyor. Peygamberleri, din adamlarını ilah edinenlerden olmamamız konusunda uyarır. Bu ne mi alaka? Şu ayete bakın:  



Onlar, ahbarları (dîn adamlarını) ve ruhbanları (rahipleri) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler. Tek bir ilâha kul olmalarından başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. (Onların) şirk koştukları şeylerden O (Allah), münezzehtir. 

-Tevbe-


Tamam, onlar İsa Peygamberimize Tanrı diyorlar, bu gerçekten apaçık bir ilah edinme. Ama bunlar İsa Peygamberimizin yanında din adamlarını da ilah edinmişler. Bu nasıl iş? Allah neden din adamlarını ilah edinmekten bahsediyor? Ama din adamlarına Tanrı demiyorlar ki. Demek ki ilah edinmek o kişiye 'Tanrı' demek değil sadece. Başka bir şey var demek ki yaptıkları ki Allah onlara 'ilah edindiler' diyor. Bahsedilen din adamlarının yaptıkları şey, Allah'ın hüküm koyucu sıfatına ortak olmaktı. Ortak koşanlar da Allah'ın biricik hükümdar olduğu dini değil, Allah'ın hükümlerini değil; din adamlarının hükümlerini de esas alıyorlardı. Yani din ortaklaşma gibi olmuştu. Yani din şirket olmuştu ki şirk tanımından gelir şirket de. 

Ama onlar tek bir ilaha kul olmakla emrolunmuşlardı. 

Yani eğer Allah bir şeyi yapmamızı söylüyorsa, kendini 'din adamı' olarak tanıtan-tanıtmayan her kim gelirse gelsin, Allah'ın hükmünün aksini iddia ediyorsa, reddedilmelidir. İnsanların bir konuya kendilerini adamaları, her zaman doğru yolda oldukları anlamına gelmez. Ruhbanlar kendilerini Allah yoluna adayıp ömürleri boyunca evlenmiyorlar mesela. Ama onlar 'İsa Tanrı'dır.' dediğinde biz, 'Ya onlar kendilerini dine adamışlar. Biz onlardan daha iyi mi bilirmişiz hiç?' diyeceğiz?


Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.

-Zümer,18-


Allah bize kimin söylediğine bakıp karar vermeyi değil, söze bakarak karar vermeyi öğütler. Söze bakmalıyız ve Kuran'a uygun olduğun ölçüde doğrusun demeliyiz. Söze bakıp en güzeline uyarlar der Allah. Peki en güzeli ne ki sözün? Yine aynı surenin biraz ilerisinde cevap geldi:


Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.

-Zümer,23-
Herkesi dinlemeliyiz ve en güzeline uymalıyız. Yani en Kuran'a uygun olanına. Bizim metodolojimiz bu olmalı Müslümanlar olarak. Kişi merkezli değil fikir merkezli olmalıyız. Çünkü: Mesela, biri vardır ki, %99 doğrudur. Ama bir konu vardır ki ondan yanılmıştır. Bu adam %99 doğru diye %1lik yanlışını görmezden mi gelelim? Tam tersi de mümkün. Bir adam %99 yanılıyor olsun. Ama bu adam, bir konuda da haklı. %99 oranda yanıldı diye adamın doğruluğunu kabul etmeyelim mi yani?

Yani üçüncü argümanın da
sonucu da şu ki: Söyleyen kişilere değil, söylenen fikre bakmalıyız. Hakikatin nereden geleceğini bilemeyiz, ama hakikati görünce, Kuran ve akleden kalbimiz vesilesiyle tanıyabiliriz. Şu dünyadaki tüm hocalar kadınlara cuma namazı farz değil dese (ki böyle bir şey yok), eğer Allah var diyorsa(ki ayet var), olay bitmiştir. Kadınlara cuma namazı farzdır.

4- ÇOĞUNLUK ÖLÇÜ OLABİLİR Mİ? HERKES YANILIRKEN SADECE SEN HAKLI OLABİLİR MİSİN?


Bu sorunun en büyük cevabı yine Kuran'da defalarca var. Peygamberler bu sorunun yaşayan cevapları idi.


 İbrahim Peygamber, çoğunlukta değildi. Tek başınaydı, ama Allah onu bir 'ümmet' gibi tanımlamıştı. Ne güzel kul! :



Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlı başına bir ümmet idi; bir hanîf olarak Allah'ın önünde eğiliyordu, müşriklerden değildi.

-Nahl,120-

Nuh Peygamber, çoğunlukta değildi. Azıcıktılar, Allah'ın vahyine tutundular ve o vahiy, onları boğulmaktan kurtardı:


Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti.

-Hud,40-


Musa Peygamber, çoğunlukta değildi. Kardeşi Harun'dan başkası dinlemedi onu. Ama haklıydı o. O biliyordu hakikatin her zaman kalabalık olmayacağını :


 Şöyle yakardı Mûsa: "Rabbim! Nefsimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık sapıklar topluluğu ile bizim aramızı ayır."

-Maide.25-


Başkalarının deyip dememesi bizim için bir kanıt değildir zaten. Çoğunluğun hakikat olmadığını en iyi Allah öğretti bana Enam Suresi 116. ayette:




Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
-Enam,116-



Dördüncü argümanın da sonucu şu ki: Allah'ımız bize bu örneklerle hakikatin her zaman kalabalık taraftarlardan çıkmayacağını anlatmasına rağmen hakikati kaynağında değil de çoğunlukta aramak Müslüman'ın yapacağı bir şey değildir. Şu dünyadaki herkes de cuma namazı farz değil dese, Allah bize ayetler göndermiş, apaçık ayetler. O buyurduysa, boynumuz kıldan ince. Hiçbir fazlalık O'nun vahyinden büyük değildir. Cuma namazı kadınlara farzdır.

5- ''YERYÜZÜNDE RIZK ARAYANLAR ERKEKLERDİR, BU YÜZDEN BU AYETLER ERKEKLERE HİTAP EDER'' DİYEBİLİR MİYİZ?


Duyduğumda şaşırdığım cevaplardan biri de buydu. 


10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.


''Burada geçen 'Yeryüzüne dağılıp rızk aramak' erkeklere özgüdür bu yüzden namaz da erkeklere farzdır.'' diyorlar. Bu hiç tutarlı değil çünkü zaten ilk önerme yanlış. Tamam, evlendiğimizde geçimden erkek sorumlu, ama bu kadın geçime katkı sağlayamaz anlamına gelmez ki. Sizin mantığınızla bakarsak da ayetin yine devamında alışveriş ve eğlenceden bahseder. Kadınlar da alışveriş ve eğlenceye yatkındır. O zaman da sadece kadınlara mı farz? Böyle bir mantık yürütemeyiz. Tutarlı ve objektif değil.


Yeryüzüne dağılıp Allah'ın lütfunu aramak her birey için mümkün olan bir durumdur. Genel kabulleriniz varsa da bunu İslam'a giydirmek hiç hoş değildir. 'Kadınlar evden başka bir şeyle uğraşmamalı' diye düşünüyorsanız bile, sonuna bu benim kendi düşüncem demelisiniz. Kendi düşüncenize saygı duyarız, ama bu düşünceyi İslam'danmış gibi göstermek, işte bu kabul edilebilir değildir. Şunları da duydum:

''Kadınlar evlerini çocuklarını bırakamaz. Çocuğa bakması gerekir, ev işleri var. Çocuğu-evi bırakıp nasıl gelsin ki?'' 


Ben değil, en güzel cevabı Allah veriyor. Yine O cevap versin:



De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan/mücadele etmekten daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” 
-Tevbe,24-



Hani, onlardan bir grup şöyle demişti: "Ey Yesrib halkı, duracak yeriniz yok, hemen geri dönün!" İçlerinden bir grup da Peygamber'den izin istiyor: "İnan olsun, evlerimiz kaygı duyulacak durumda." diyorlardı. Oysaki evleri kaygı duyulacak durumda değildi; sadece kaçmak istiyorlardı.

-Ahzab,13-

''Ayrıca cuma günü kadın yerleri de erkekler için ayrılmış oluyor ve bir sürü erkeğin arasına girmek zorunda oluyorlar. Sevap işleyeyim derken daha çok günaha giriyorlar.''

Öncelikle kadınla erkeğin aynı ortamda bulunması günah değildir. Günah olan nedir biliyor musunuz? Allah'ın günah-haram demediğine günah-haram diyerek Allah'lığa soyunmak. İşte günah olan budur. Allah haremlik selamlık diye bir şeyin dinde olmadığını şu ayette çok net ortaya koymuş:





Köre güçlük yoktur; topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden gerekse şu kişilerin evlerinden yemek yemenizde bir sakınca yoktur: Babalarınızın evleri yahut annelerinizin evleri yahut kardeşlerinizin evleri yahut kızkardeşlerinizin evleri yahut amcalarınızın evleri yahut halalarınızın evleri yahut teyzelerinizin evleri yahut anahtarı size teslim edilmiş olan evler yahut arkadaşlarınızın evleri. Hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde sizin için hiçbir sakınca yoktur. Evlere girdiğinizde, Allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak kendinize de selam verin. Allah size ayetleri işte böyle ayan beyan bildiriyor ki, aklınızı çalıştırabilesiniz.
-Nur,61-

Ayrıca bu ayetin ilk cümlesi de bizim için önemli. Allah ekstrem durumlarda bize haber veriyor ve istisna olacak olanları da bildiriyor. Eğer yukarıda yazdığım hadis rivayetindeki gibi istisna bir durum olsaydı kadınların cuma namazı konusunda, o zaman belirtilirdi. Kadınlar hariç derdi yukarıdaki örnekteki gibi. Ama bu yok. Aksine cuma namazı kılmanın hepimiz için daha hayırlı olacağı bildiriliyor.

''Camilerde kız yerlerini erkekler dolduruyor.''


İnsanların önümüze çıkardığı haksız engeller, namazı kılmamak için bir gerekçe sayılamaz. Camiler ile görüşüldüğünde bu duruma sıcak bakanlar oluyor ve yer ayarlanıyor hemen çok şükür Allah'a. Tabii hiç sıcak bakmayanlar da var. Eğer böyle bir cami üyesiyle karşılaşırsanız da Alak suresi 7.8.9. ayetlerini (anlamlarını) karşılarında okumada çekinmeyin ve yolculuk için hazırlanın. Yer ayıran camiler için arayışta olun. Sonuçta Allah'ın yer yüzü geniş değil mi? Eğer gerçekten isterseniz, O'nun size açacağı kapılar için hazırlıklı olun!



Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Neredeydiniz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o!

-Nisa,97-


Bu ayetin de 'Kadınlar' anlamına gelen 'Nisa' suresinde geçmesi de manidar olmuş.

Beşinci argümanın sonucu da şu ki: İnsanların yorumları, dünyevi endişeler, imkansızlıklar Allah'ın buyruğundan öte şeyler değiller. Kadınlara da cuma namazı farzdır.

Haydi kadınlar! Kendimize gelelim ve inanan olarak üzerimize düşeni yapalım inşallah. Kuvveti sadece Yaratan'dan isteyerek O'nun yolunda kendimizi adamak şu hayata gelme amacımız, hayatımızın merkezi olsun.

Kuvvet sadece Allah'tan.
Sevgi, dua, hayır ve umut ile...











Yorumlar

  1. Merhaba, daha önce bir başkasına sorduğum gibi size de sormak istedim.
    Öncelikle Şunu söylemem gerekir. Salat’ın destek, yardımlaşma, sosyalleşme olduğunu söyleyenlerden değilim. Onlar için kuran farklı kelimeler kullanır. Ben destek yardım ediceksem neden elimi ayağımı başımı yüzümü yıkayayım? Hatta su bulamazsam Allah toprak ile yap aynı işi diyor değil mi? Ve kuran’da abdest de gayet yalın ve detaylı bildirilmiştir. Oruç detaylı bir şekilde açıklanır Allah tarafından ve tutarız değil mi? Bazıları oruç için ”aslında şöyleydi öyleydi böyleydi oruç aç kalmak değil kötü söz söylememek ve haram yememektir” gibi şeyler söylüyor hayır! Oruç kuran’an da gayet yalın ve açıktır. ”Sizle aynı fikirdeymişiz ne güzel” dediğinizi duyar gibiyim:-)
    Ve işte! Asıl noktaya geldik. Gelenekçi/Sunni kesime yıllardır açıklanamayan ve ne yazık haklı oldukları ”o zaman namazı nasıl kılacağız” eleştirisine. Onlara abdest’i gösteriyoruz, orucu gösteriyoruz burada sıkıntı yok fakat namazı siz de bilirsiniz ki gösterememekteyiz. Nasıl şu an ki mevcut haliyle nasıl kılınacağını oruç, abdest, miras paylaşımı vb. ayetler gibi ”bakın kitap detaylı görmüyor musunuz” diye açıklayamamaktayız. Nasıl açıklamaktayız peki? ”Namaz İbrahim peygamberden beri var ve bilinen bir kulluk görevi idi” böyle söylediğimiz zaman ”hani kuran yeterliydi. Allah her şeyi açıklıyor 100’e yakın ayette namaz diyor ama nasıl kılınacağını bildirmiyor” bu tepkiyi alırız. Ve bence de nasıl kılınacağı yazmıyor. Binek üstünde ve yürüyerek nasıl kılacağız gösterebilir misiniz? ”Yürüyerek veya binek üzerinde kılın.”Bakara239 Kılın diyor dikkatinizi çekerim. Size eleştirilerim olacak bu arada eleştiri Allah’ın nimetidir. Çekinmeyin siz de eleştirin ki gerçeği bulalım.
    Şu ayetlerin bağlamını dikkatle okursanız konunun namazla ilgisi olmadığını göreceksiniz: 2:43-45, 2:238, 5:55-68,
    Aşağıdaki ayetlerde salat sözcüğüne namaz anlamı verilince ciddi sorunlar ortaya çıkıyor:
    5:106, 6:72,92,162, 9:4-5, 11:114(bütün sureyle ilgisiz), 14:37
    3:110-114(kitaplıların barışçıl olanları namaz kılanlar mı?),
    4:43 (toplu namazda söyleme {kavl} olmaz, okuma ve dinleme olur; ne dinlediğinizi değil ne söylediğinizi anlayıncaya dek diyor)
    4:43 (kılmayın demiyor, yaklaşmayın diyor; namaz “yaklaşılabilen” bir şey değildir, kılarız veya kılmayız)
    4:102 (namazı herkes bireysel kılarak tehlike neden geçiştirilmiyor, neden koşullar zorlanıyor?)
    4:102 + 9:54 (toplu kılma ile evde kılma arasındaki fark üzerine tek kelime yok, olması gerekmezmiydi?)
    8:35 (kafir neyi örttü? 41:26 ile ilgili olabilir mi?)
    19:31 (namazın biçiminden hiç söz yok, 59. ayete dek salatı emreden elçiler olduğu halde. bu kadar çok elçi yalnızca namaz için gönderilmiş olabilir mi?)
    22:41 (namaz için nefes alabiliyor olmak dışında imkan gerekmiyor)
    62:11 (namazda imamı yalnız bırakamazsınız, herkes gitse de o namazını kılabilir)
    Uzatmamak için burada kesiyorum. Bunlar “salat”ın ne olduğunu ortaya koymasa da ne olmadığını ortaya koyuyor diye düşünüyorum.
    Şimdiye dek okuduğunuz için teşekkürler. Yazılarınızı beğeniyle takip ediyorum. Umarım en kısa sürede görür ve dönüş yaparsınız esenlikle kalın. Not: Eğer isterseniz elimde salat/namaz hakkında bir yazı var buraya almadım. Onu da size mail olarak atarım mail adresinizi bulamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. https://www.youtube.com/watch?v=f8S-v8JkTDY

      Sil
  2. Selamlar Mehmet bey, bu mesajı geç gördüğüm için çok üzüldüm mesajı gördüğüme de sevindim...

    Haklı bir soru yönelttiniz, verdiğiniz ayetleri inceleyip en kısa zamanda fikirlerimi yazacağım inşallah...

    Allah'a emanet olun esen kalın inşallah.

    Mail adresim: bitkigibiyetistirdi@gmail.com

    Selam ve dua ile

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayetleri dilediğiniz mana ile anlayıp bükmeyin. Kafirlere hitap eden ayetleri sanki peygamberimizin sözlerine hadislerine karşı gelmiş gibi çarpıtmayın.

      Sil
  3. 1.Argümana verilen cevaba bir katkı.

    Ahzab 35.ayet: Bütün müslüman erkekler, müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, doğruluk yapan erkekler, doğruluk yapan kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, mütevazi erkekler, mütevazi kadınlar, zekat veren erkekler, zekat veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah´ı çok anan erkekler ve kadınlar yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.

    ----

    Bu ayette de ''oruç tutan kadınlar'' gibi ifadeler geçiyor (ırzlarını koruyan kadınlar, sadaka veren kadınlar vs.)

    Bu ayette de kadınların yaptığı ifade edilen bu fiiller erkek köklü fiiller. Yani Ahzab 35.ayette açıkça kadınlar için Kur'an'da, erkek fiil kökü kullandığını Allah gösteriyor. Allah'a karşı takva sorumluluğunu yerine getirenler olarak ifade edilen MUTTAKİ kelimesini de aynı şekilde, erkek köklü olmasına rağmen, kadınlara da hitaben alıyoruz. Aynı şekilde ''Ey iman edenler'' diye başlayan bir sürü emir-yasakların anlatıldığı ayetleri de (zina etmeyin, yalan söylemeyin gibi ayetleri...) kadınları kapsayıcı görüyoruz. Bu yüzden huriden bahsedilen ayetlerde muttakilere vaat ifadesini sırf erkeklere hitaben anlamak da hatalı olmakta.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder