Bağışıklık sistemi üzerine ciddi anlamda düşünmemiz gereken konuların başında geliyor. Peki, nedir tam olarak? Başlıktaki 'Manevi Bağışıklık Sistemi' kavramını kavramamız için önce bağışıklık sisteminin ne olduğunu hatırlayalım:
Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden, vücudu yabancı ve zararlı maddelerden koruyan karmaşık bir sistemdir.
Bağışıklık sisteminin çok muazzam bir hediye olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz, değil mi? Peki bu muazzam sistemimiz nasıl güçlenir?
Örnek üzerinden gidersek, her yıl 6-7 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren bir çocuk için bu çok normal hatta onun bağışıklık sistemini güçlendiren bir durumdur. Bu çocuğumuz, el bebek gül bebek büyüyüp hiç hastalanmayan bir çocuktan daha güçlü başlar hayata. Peki neden böyle? Cevabı aşı olma nedenimiz ile aynı.
Soruyla başlarsak, biz neden aşı oluruz? Bu arada bilimsel bir yazı değil bu, sadece anlatmam gereken şey için küçük bir ön hazırlık olarak konuşuyoruz bunları. Aşıyı basit bir şekilde anlatmak gerekirse, mekanizması şudur: Aşının içinde zayıf mikroplar vardır. Aynen şaşırtıcı değil mi? Ben küçükken ilaç var sanırdım ama aşıyla resmen içimize mikrop alıyormuşuz. Vücudumuza aiıyla zayıf mikroplar alırız ve vücudumuzun onları tanıyıp yenmesini bekleriz ki sonrasında aynı türün daha güçlü mikrobuyla karşılaştığında onu daha kolay alt etsin. O güçlü mikroba karşı dayanıklı olmayı öğreniyoruz yani aşı olarak. Bu yüzden 6-7 kez hastalanan çocuk, hiç hastalanmasına imkan verilmeyene göre daha dayanıklı oluyor. Çünkü ilk çocuk hastalanarak savaşmayı öğreniyor, dayanıklı olmayı öğreniyor. Yani bağışıklık sistemimizi güçlendiren olaylardan biri de aşı olmak.
Bu bizim biyolojik sağlığımız için olan bağışıklık mekanizması. Şimdi konumuza geleliim, peki maneviyatımızın da bir bağışıklığı var mı sizce? Evet! Tabii ki ve bu bağışıklık sistemini güçlendirici bir mekanizmamız da var, aynı aşı gibi. Adı değişik sadece:
''İMTİHAN''
İmtihanı hep kötü bir sınav gibi görürüz, bize kattığı şeye de pek dikkat etmeyiz bu yüzden. Hatta imtihan olmayı da istemeyiz hayatta. Ama şunu bilmiyoruz ki, imtihanımız bizim manevi bağışıklık sistemimizi güçlendirme aşımızdır aslında bir nevi.
Aşının üzerinde durduğumuz iki özelliği vardı yazının başında. İlki, zayıf mikroplardan oluşmasıydı. İkincisi ise, bizi güçlendirmesiydi. Evet, imtihanlar da aynen böyle.
Karşımıza her ne zorluk çıkarsa çıksın bu bizim içimizdeki güçten daha zayıf. Yani biz karşımıza çıkan zorluklardan daha güçlüyüz. Biz o zorlukların üstesinden gelebilecek kapasitedeyiz. Nereden mi biliyorum? Yaratıcım haber verdi:
Her ne sorun varsa içinizde, etrafınızda veya her ne ile cebelleşiyorsanız tam şu anda, şunu bilin: Siz ondan daha güçlüsünüz. Çünkü sizin yaratıcınız size haksızlık etmez, size taşıyamayacağınız bir yük verip onu taşımanızı beklemez. ''Bunu artık kaldıramıyorum!'' demeyin, çünkü kaldırabilirsiniz. Sizin karşınızda büyük bir sorun varsa da Yaratıcınız sizin içinize o sorundan daha büyük bir güç koydu özenle, onu bulun ve kullanın! Siz güçsüz değilsiniz, daha güçlü olmak için sabırla savaşmalısınız!
Aşımızın ikinci özelliği neydi? Bizi güçlendirmesi, değil mi? Karşınızdaki sorunu aştığınızda -ki aşabileceğiniz bir sorun- çok daha güçlü olursunuz. Hani Nietzsche'nin bir sözü vardır: ''Beni öldürmeyen acı güçlendirir.'' diye. Bir bakıma doğru olsa da aslında tam olarak böyle de değil anlatacağım şey. O sözün doğrusu şu olmalı: ''Öldürmeyen şey eğer ondan ders alabildiysem beni güçlendirir.''
Karışımıza çıkan sorunumuz her neyse tanımalıyız onu, aynı vücudumuzun aşıdaki mikrobu tanıdığı gibi. İsyan ederek tanıyamayız. Sorundan kaçarak da tanıyamayız. Yüzleşmeliyiz ve sonra da Allah'ın kitabındaki öğütlerin ışığında savaşmalıyız. Gücümüzü vahiyden almalıyız her zaman. Karanlığımızı aydınlatan aydınlığın Rabbi olan Allah olmalı.
Peki nasıl tanıyabiliriz sorunumuzu? Benim önerim Yakup'un yaptığı şey. Hüznünü tasasını Allah'a anlatmakla başlayabilirsin. Al eline kağıt kalem, anlat içindekileri. Sonra o yazdıklarını, söylediklerini tek tek Kuran'ın ışığıyla değerlendir. ''Evet sorunum bu, bu sorunu yaşama nedenim de şu ve ben de Allah'ın ayetlerinin ışığında şunu yapmalıyım inşallah.'' diyebiliriz mesela.
Yakup, hüznünü, içini doldurup taşıran özlemini Allah'a anlatmıştı sonra da ''Şimdi bana düşen güzelce sabretmek.'' demişti. İki oğlunun da gitmesine rağmen hiç ümidini kesmemişti atası İbrahim gibi ve oğullarına öğüdünde ''Allah'ın vereceği ferahlıktan ümidinizi hiç kesmeyin. Sapıtmışlardan başkası kesmez Allah'tan ümidi.'' demişti ve o yüce Allah en güzel şekilde kavuşturmayı bilmişti onu evlatlarına.
Musa, kentten korkuyla kaçıp oturduğu ağacın altında ''Rabbim, senden gelecek olan her hayra muhtaç bir çaresizim!'' demişti. Bir başka yerde Firavun'un adamlarının yetiştiğini ve onlara karşı güçsüz olduğunu duyuran yoldaşına ''Hayır, Hayır! Rabbim kesin benimledir, bana, elbette yol gösterecektir.'' demişti ve deniz ona Allah'ın izniyle kuru yol olmuştu.
Muhammed, arkadaşıyla mağaraya sığındığında hem kendine hem arkadaşına öğüt olsun diye ''Korkma, Allah bizimle.'' demişti ve Allah onların üzerine esenlik bağışlamıştı, ne lütufkardır Yaratan!
İbrahim, şirke karşı dimdik durmuş ve ''Beni yaratan Rabbim, bana doğru yolu gösterecektir.'' demişti, Allah'tan hiç ümidini kesmeyen o güzel İbrahim ''Sapıtmışlardan başka kim keser Rabbinin merhametinden ümidini?'' demişti ve nesillerine ne güzel bir öğüt olmuştu.
İşte bu insanlar, güçlerini Allah'tan almayı bilen insanlardı. Birbirlerini hiç görmediler belki ama aynı yol üzerinde sadece Allah'a verdiler kendilerini. İmtihanlarından Allah'a vesileler aradılar. İşte Allah da bunları anlatıyor bize ki biz de yalnız hissetmeyelim kendimizi. Zorluk çeken şu dünyada sadece biz değiliz ve başımıza gelen zorluklar Allah'ın bizi sevmediğini de göstermez, Allah'ın bizi güçlendirmek istediğini gösterir. Biz de bu imtihanların farkında olalım. Kaçmayalım, üzerini örtmeyelim. Yüzleşelim, anlatalım en güzel şekilde Allah'a içimizdekileri. Anlatalım ve yardımı da sadece O'ndan isteyelim. Unutmayalım, imtihanlara karşı sabırla savaşmalıyız, savaşmalıyız ki güçlenelim.
Biz, bizim karşımıza gelen imtihanlardan daha güçlüyüz ve eğer o imtihanlardan ders alabilirsek daha da güçlü olacağız inşallah. Kaçmayalım, umutsuz olmayalım, yılmayalım. Sabredip mücadele edelim, Allah'ın müjdesinin peşindeysek...
Kuvvet yalnızca Allah'tan.
Allah'ımız karşımıza çıkan imtihanları O'nun sevgisini kazanma vesilesi kılsın inşallah...
Sabır, umut, dua ve sevgi ile...
Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, patojenleri ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden, vücudu yabancı ve zararlı maddelerden koruyan karmaşık bir sistemdir.
Örnek üzerinden gidersek, her yıl 6-7 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren bir çocuk için bu çok normal hatta onun bağışıklık sistemini güçlendiren bir durumdur. Bu çocuğumuz, el bebek gül bebek büyüyüp hiç hastalanmayan bir çocuktan daha güçlü başlar hayata. Peki neden böyle? Cevabı aşı olma nedenimiz ile aynı.
Soruyla başlarsak, biz neden aşı oluruz? Bu arada bilimsel bir yazı değil bu, sadece anlatmam gereken şey için küçük bir ön hazırlık olarak konuşuyoruz bunları. Aşıyı basit bir şekilde anlatmak gerekirse, mekanizması şudur: Aşının içinde zayıf mikroplar vardır. Aynen şaşırtıcı değil mi? Ben küçükken ilaç var sanırdım ama aşıyla resmen içimize mikrop alıyormuşuz. Vücudumuza aiıyla zayıf mikroplar alırız ve vücudumuzun onları tanıyıp yenmesini bekleriz ki sonrasında aynı türün daha güçlü mikrobuyla karşılaştığında onu daha kolay alt etsin. O güçlü mikroba karşı dayanıklı olmayı öğreniyoruz yani aşı olarak. Bu yüzden 6-7 kez hastalanan çocuk, hiç hastalanmasına imkan verilmeyene göre daha dayanıklı oluyor. Çünkü ilk çocuk hastalanarak savaşmayı öğreniyor, dayanıklı olmayı öğreniyor. Yani bağışıklık sistemimizi güçlendiren olaylardan biri de aşı olmak.
Bu bizim biyolojik sağlığımız için olan bağışıklık mekanizması. Şimdi konumuza geleliim, peki maneviyatımızın da bir bağışıklığı var mı sizce? Evet! Tabii ki ve bu bağışıklık sistemini güçlendirici bir mekanizmamız da var, aynı aşı gibi. Adı değişik sadece:
''İMTİHAN''
İmtihanı hep kötü bir sınav gibi görürüz, bize kattığı şeye de pek dikkat etmeyiz bu yüzden. Hatta imtihan olmayı da istemeyiz hayatta. Ama şunu bilmiyoruz ki, imtihanımız bizim manevi bağışıklık sistemimizi güçlendirme aşımızdır aslında bir nevi.
Aşının üzerinde durduğumuz iki özelliği vardı yazının başında. İlki, zayıf mikroplardan oluşmasıydı. İkincisi ise, bizi güçlendirmesiydi. Evet, imtihanlar da aynen böyle.
Karşımıza her ne zorluk çıkarsa çıksın bu bizim içimizdeki güçten daha zayıf. Yani biz karşımıza çıkan zorluklardan daha güçlüyüz. Biz o zorlukların üstesinden gelebilecek kapasitedeyiz. Nereden mi biliyorum? Yaratıcım haber verdi:
Ve kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında (ötesinde) sorumlu tutmayız. Katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Ve onlara haksızlık edilmez.
(Muminun,62)
Her ne sorun varsa içinizde, etrafınızda veya her ne ile cebelleşiyorsanız tam şu anda, şunu bilin: Siz ondan daha güçlüsünüz. Çünkü sizin yaratıcınız size haksızlık etmez, size taşıyamayacağınız bir yük verip onu taşımanızı beklemez. ''Bunu artık kaldıramıyorum!'' demeyin, çünkü kaldırabilirsiniz. Sizin karşınızda büyük bir sorun varsa da Yaratıcınız sizin içinize o sorundan daha büyük bir güç koydu özenle, onu bulun ve kullanın! Siz güçsüz değilsiniz, daha güçlü olmak için sabırla savaşmalısınız!
Aşımızın ikinci özelliği neydi? Bizi güçlendirmesi, değil mi? Karşınızdaki sorunu aştığınızda -ki aşabileceğiniz bir sorun- çok daha güçlü olursunuz. Hani Nietzsche'nin bir sözü vardır: ''Beni öldürmeyen acı güçlendirir.'' diye. Bir bakıma doğru olsa da aslında tam olarak böyle de değil anlatacağım şey. O sözün doğrusu şu olmalı: ''Öldürmeyen şey eğer ondan ders alabildiysem beni güçlendirir.''
Karışımıza çıkan sorunumuz her neyse tanımalıyız onu, aynı vücudumuzun aşıdaki mikrobu tanıdığı gibi. İsyan ederek tanıyamayız. Sorundan kaçarak da tanıyamayız. Yüzleşmeliyiz ve sonra da Allah'ın kitabındaki öğütlerin ışığında savaşmalıyız. Gücümüzü vahiyden almalıyız her zaman. Karanlığımızı aydınlatan aydınlığın Rabbi olan Allah olmalı.
Peki nasıl tanıyabiliriz sorunumuzu? Benim önerim Yakup'un yaptığı şey. Hüznünü tasasını Allah'a anlatmakla başlayabilirsin. Al eline kağıt kalem, anlat içindekileri. Sonra o yazdıklarını, söylediklerini tek tek Kuran'ın ışığıyla değerlendir. ''Evet sorunum bu, bu sorunu yaşama nedenim de şu ve ben de Allah'ın ayetlerinin ışığında şunu yapmalıyım inşallah.'' diyebiliriz mesela.
Yakup, hüznünü, içini doldurup taşıran özlemini Allah'a anlatmıştı sonra da ''Şimdi bana düşen güzelce sabretmek.'' demişti. İki oğlunun da gitmesine rağmen hiç ümidini kesmemişti atası İbrahim gibi ve oğullarına öğüdünde ''Allah'ın vereceği ferahlıktan ümidinizi hiç kesmeyin. Sapıtmışlardan başkası kesmez Allah'tan ümidi.'' demişti ve o yüce Allah en güzel şekilde kavuşturmayı bilmişti onu evlatlarına.
Musa, kentten korkuyla kaçıp oturduğu ağacın altında ''Rabbim, senden gelecek olan her hayra muhtaç bir çaresizim!'' demişti. Bir başka yerde Firavun'un adamlarının yetiştiğini ve onlara karşı güçsüz olduğunu duyuran yoldaşına ''Hayır, Hayır! Rabbim kesin benimledir, bana, elbette yol gösterecektir.'' demişti ve deniz ona Allah'ın izniyle kuru yol olmuştu.
Muhammed, arkadaşıyla mağaraya sığındığında hem kendine hem arkadaşına öğüt olsun diye ''Korkma, Allah bizimle.'' demişti ve Allah onların üzerine esenlik bağışlamıştı, ne lütufkardır Yaratan!
İbrahim, şirke karşı dimdik durmuş ve ''Beni yaratan Rabbim, bana doğru yolu gösterecektir.'' demişti, Allah'tan hiç ümidini kesmeyen o güzel İbrahim ''Sapıtmışlardan başka kim keser Rabbinin merhametinden ümidini?'' demişti ve nesillerine ne güzel bir öğüt olmuştu.
İşte bu insanlar, güçlerini Allah'tan almayı bilen insanlardı. Birbirlerini hiç görmediler belki ama aynı yol üzerinde sadece Allah'a verdiler kendilerini. İmtihanlarından Allah'a vesileler aradılar. İşte Allah da bunları anlatıyor bize ki biz de yalnız hissetmeyelim kendimizi. Zorluk çeken şu dünyada sadece biz değiliz ve başımıza gelen zorluklar Allah'ın bizi sevmediğini de göstermez, Allah'ın bizi güçlendirmek istediğini gösterir. Biz de bu imtihanların farkında olalım. Kaçmayalım, üzerini örtmeyelim. Yüzleşelim, anlatalım en güzel şekilde Allah'a içimizdekileri. Anlatalım ve yardımı da sadece O'ndan isteyelim. Unutmayalım, imtihanlara karşı sabırla savaşmalıyız, savaşmalıyız ki güçlenelim.
Biz, bizim karşımıza gelen imtihanlardan daha güçlüyüz ve eğer o imtihanlardan ders alabilirsek daha da güçlü olacağız inşallah. Kaçmayalım, umutsuz olmayalım, yılmayalım. Sabredip mücadele edelim, Allah'ın müjdesinin peşindeysek...
Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan canlardan ürünlerden eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele!
(Bakara,155)
Kuvvet yalnızca Allah'tan.
Allah'ımız karşımıza çıkan imtihanları O'nun sevgisini kazanma vesilesi kılsın inşallah...
Sabır, umut, dua ve sevgi ile...
Yorumlar
Yorum Gönder