''O Zaman Peygamber Neden Geldi ki?''


“İşte bu (Kur’an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ) dır.” 
(İbrahim Suresi 52)

Rivayet kültürüne tabi olan insanlar genelde sanki Allah’ın hükümleri dışında davranmış gibi o güzide elçisini Allah’ın dinine ortak kılıyorlar. Bir de “Peygamber neden geldi öyleyse sadece kitap gelseydi ya” şeklinde tutarsız sorular soruyorlar. Kitap gökten pat diye yere mi inecekti? Öncelikle ayetlerin dikkat çektiği gibi vahiy tek seferde değil, zaman içinde parça parça geldi. O muazzez nebi, ömrünü Kur’an’ı tebliğ etmeye adadı, hayatı pahasına mücadele verdi, insan tahammülünü zorlayan yüklerin altına girdi, seviyesiz ve kaba onca insana tahammül etti ve Kur’an’ı en güzel şekilde yaşayarak, hal ve davranışı ile insanlara örnek olarak Allah’ın ayetlerini tebliğ etti. Buna rağmen yine de ne çok insan ondan yüz çevirdi. Peygamberimiz, ayetlerin ifadesiyle insanlar üzerinde bir tanık, müjdeleyici ve uyarıcı olsun ve Allah’ın ayetlerini insanlara okuyup duyursun diye geldi:

“Biz seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” 
(Fetih Suresi 8)

“İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik)…” 
(Talak Suresi 11)

Kendi kendine kitap inse kim onu okuyup dikkate alacaktı? Ayetler açık bir şekilde peygamberimize vahyin veriliş nedeninin, vahyin insanlara bir bildiri, bir duyuru olması için olduğunu söylemektedir:

“İşte bu (Kur’an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ) dır.” 
(İbrahim Suresi 52)

 Bunca apaçık ayete rağmen “Ne yani peygamberimiz sadece Kur’an’ı tebliğ etmek için mi geldi?” diye soruyorlar. Ya ne için gelecekti? Allah’ın dinine ilave yapmak ya da eksik gördüğü yerleri düzeltmek için mi? Peygamberimiz, Allah’ın resulü yani adı üstünde elçisidir. Bu, bir insanın dünyevi olarak edinebileceği en yüce mevkidir. Allah’ın vahyi bildirmek için seçtiği elçiler de ölümlü birer insandırlar. Ölümsüz olan peygamberler değil, beraberlerinde getirdikleri vahiydir. Bu yüzden Allah’ın gönderdiği dinler, peygamber merkezli değil, vahiy merkezlidir.

Şöyle bir örnek hayal edelim. Bir iş yerinin sahibi, iş yerinde uyulması gereken kurallar ve çalışma düzeni ile ilgili bir bildiri hazırlamış ve şirketin müdürünü çağırarak bu talimatnameyi tam olarak kendisine verdiği şekli ile çalışanlara duyurmasını ve kendisinin de bu kurallara en güzel şekilde uyarak çalışanlara örnek olmasını istemiş olsun. İş yerinin sahibinin bir anlamda elçiliğini yapan bu kişi, kendisine verilen talimatname üzerinde herhangi bir değişiklik yapabilir mi? Bunu patronunun hazırladığı şekilde çalışanlara duyurur. Çünkü kendisine verilen emir bu yöndedir. Şayet o talimatname üzerinde bir değişiklik yaparsa bu artık patron ile müdürün birlikte hazırladığı bir bildiriye döner. Durum bu örnekteki kadar açık ve nettir. Din Allah’ın dinidir ve bu dinde sadece Allah’ın kuralları geçerlidir. Allah’ın bu dini tebliğ etmek üzere seçtiği elçisi ise Allah’tan almış olduğu vahyi en başta en güzel şekilde insanlara bildirip duyurmak, sonra da en güzel şekilde uygulayarak onlara örnek olmak durumundadır. Aksi halde Allah’ın kendisine vermiş olduğu elçilik görevini gerektiği gibi yerine getirmemiş olur.

“Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.” 
(Maide Suresi 67)

Peygamberler Allah’tan aldıkları mesajları insanlara bildirdikleri için Allah’ın elçiliği vazifesini yerine getirirler. Onlar insanlara kendi heves ve arzularından konuşmadıkları gibi kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değildirler:

“O arzusuna göre de konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.” 
(Necm Suresi 3-4)

“De ki: ‘Tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben size kendiliğimden/zorlamayla yükümlülük getirenlerden de değilim. Bu (Kur’an), âlemler için yalnızca bir zikirdir (öğüt ve hatırlatmadır).” 
(Sad Suresi 86-87)

Allah’ın insanlara mesajlarını iletme yöntemi, seçtiği bir elçi vasıtasıyla gerçekleşir. Oysa ayetlerin dikkat çektiği gibi kimi insanlar bizzat o ayetlerin kendilerine verilmesini isterler:

“İçlerinden her kişi de istiyor ki, kendisine açılıp saçılmış sayfalar verilsin. Hayır, öyle şey olmaz! Doğrusu şu ki, ahiretten korkmuyorlar. Hayır, (iyi bilsinler ki) bu (Kur’an) bir hatırlatıcıdır. Dileyen düşünür onu, öğüt alır.” 
(Müddessir Suresi 52-55)

Bununla birlikte esasen görevlendirilen peygamberler, gönderildikleri toplumlar içinde bir anlamda devrim yaparlar. Tüm haksızlık, zulüm ve adaletsizliklere yönelik başkaldırışların daima bir liderin önderliğinde yapılmış olduğu da bir gerçektir. Peygamberler aynı zamanda gönderildikleri toplumlara önderlik ederek inananları bir arada tutmak, onlara destek olmak, zor zamanlarda Allah’ın ayetlerini onlara hatırlatmak, ayetlerden hareketle iyi olanı tavsiye ederek kötü olandan sakındırmak, olası bir fitne durumunda bunun önüne geçmek, savaş gibi durumlarda kendilerini müdafaa etmeleri için onları teşvik etmek ve onları bir arada tutarak kenetlenmelerini sağlamak gibi görevleri de vardır.

“Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab’ı, hikmeti (bilgeliği) ve bilmediklerinizi öğreten bir Elçi gönderdik.” 
(Bakara Suresi 151)

Dolayısıyla gerek Allah’ın ayetlerinin ilk defa bildirildiği toplumlara gerekse daha önceden bildirilmiş olmasına rağmen Allah’ın ayetlerini saptırmış ya da unutmuş toplumlara bir peygamberin gelmesi ve onları gerçekler ile yüzleştirmesi gerekir. Peygamberler görevlerini tamamladıktan sonra tüm sorumluluk inananların üzerinde kalır. Peygamberimiz son peygamber olduğuna göre tekrar bir peygamberin gelmesi ve din adına uydurulan şeyler ile mücadele etmesi mümkün değildir. Ancak elimizde peygamberimizin tebliğ ederek bizzat yaşadığı şekli ile Kur’an vahyi bulunmaktadır. İnananlara düşen vahyi tek ölçü bilerek, din adına uydurulan şeyler ile en güzel şekilde mücadele etmektir.

 “Biz seni onlar üzerine bekçi yapmadık. Sen onlara v
ekil de değilsin.” 
(En’am Suresi 107)

“Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah’tır.” 
(Hud Suresi 12)

*Emre Dorman'ın ''Allah'a Öğretilen Din'' kitabından alıntıdır.
Ücretsiz pdf'i için:
http://www.emredorman.com/wp-content/uploads/2016/03/ALLAHAOGRETILENDIN.pdf

Yorumlar

  1. Allahın selamı üzerinize olsun,rabbin en güzel biçimde bu imtihandan çıkmayı cümle Müslümanlara nasip etsin;
    Kehf ; 110 :De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.

    Bu ayet bile belki de tek başına peygamberlerin vasıfları hakkında insanlara bilgi verebilir. Peygamberler beşerdir.Hastalanır,üzülür,sevinir,acıkır,uyur. Onların vahiy iletmek dışında günlük yaşantıları diğer insanlar gibidir(ahlak bakımından olayı değerlendirmiyorum).Peygamberi yücelteceğim diye ona olmayan sıfatları yüklemek(Hristiyanların Hz.İsa'nın Allahın oğlu olduğunu söylemeleri gibi)onlara yapılan en büyük iftiradır.Günümüzde Peygamberimizi yücelteceğim diye(elbette beşer olarak bizden üstündür)neredeyse Allahın sıfatları ile yakıştırmalar yapılamaktadır.Peygamber Allah'la pazarlık yapmaz.Hüküm Allahındır ve o kimseyi hükmüne ortak etmez. Benim aklıma takılan en önemli soru Şefaat mevzusu..Peygamber şefaat yetkisine sahipmidir,peygamber Allahın sevgilisimidir(haşa hani derler ya Allah habibim dermiş)ya da kainat peygamberimiz için mi yaratılmıştır.Allah en doğrusunu bilir ama ben bunlardan hiç birine evet diye yanıt veremiyorum.Uzun lafın kısası Peygamberi yücelteceğim diye sınırları aşmamak gerek diye düşünüyorum..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah'ın selamı sevgisi merhameti bereketi üzerimize olsun Murat Bey, yine ne güzel bir yorum, maşallah :)

      Çok haklısınız. Allah'ın hükmünün üzerinde söz söyleyecek hiç kimse yoktur, elçi dahi olsa. Şefaat olayı şöyle ki:

      e hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının. (Bakara Suresi, 48)

      Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının. (Bakara Suresi, 123)

      Ey iman edenler, hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kafirler... Onlar zulmedenlerdir. (Bakara Suresi, 254)

      O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz. (Taha Suresi, 109)

      O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır. (Enbiya Suresi, 28)

      Şöyle ki, bir kul aslında cenneti hak etmiyor olsun, ama biri şefaat etti diye cennet girsin. Heh, işte bu yok. Bu adalete aykırı.
      Cenneti de biri hak ediyorsa, hak ettiği konuma ulaşacaktır. Bu kadar.

      Elçiye sevgili deme konuları da bana şu müslümanlara çok güçlü uyarı içeren iki ayeti çağrıştırıyor:

      30 - Ve yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur.” dediler ve nasraniler: “Mesih Allah’ın oğludur.” dediler. Onların ağızlarıyla söylediği bu sözler, daha önce inkâr eden kimselerin sözlerine benziyor. Allah onları öldürsün. Nasıl da döndürülüyorlar.

      31 - Onlar, ahbarları (dîn adamlarını) ve ruhbanları (rahipleri) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rab’ler edindiler. Tek bir ilâha kul olmalarından başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. (Onların) şirk koştukları şeylerden O (Allah), münezzehtir.
      (Tevbe Suresi)

      Kainatın Muhammed Peygamberimiz için yaratıldığı düşüncesi de yine çok talihsiz bir hata maalesef ki.

      Şu linki lütfen inceleyin. (Muttlaka bakın inşallah buna): Allah bizi neden yarattı?

      http://gokhanyilmaz.com/allah-insani-neden-yaratti/#wysija

      Benim yazılarımı da bu linki de okurken üzerinde düşünmeyi ve sorgulamayı unutmayın. Allah hepimizi doğru yola iletsin inşallah :)

      Sil
  2. Allah’ın rahmeti,mağfireti,bereketi cümle Müslümanların üzerine olsun.Rabbim hepimizi sevdiği kullarından eylesin ve her iki hayatta hayırlar versin..
    Allah bu yazıyı yazandan,okuyandan ve yorumlayanlardan razı olsun,kusurlarımızı bağışlasın.Şeytanın şerrinden Allaha sığınırım..
    Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir…

    Aslında düşününce insanın günahkar olması için bir çok neden var. Elbette bu günah işlemeyi gerektirecek bir durum değil zira bunun karşısında günah işlememesini gerektiren durumlar fazlasıyla mevcut.
    Allah insana diğer canlıların dışında ayrıca akıl ve irade özgürlüğü vermiş.Hem akıl,hem irade doğru kullanılmadığı taktirde insanı günaha götürür.Bunun içindir ki Kuran’ın bir çok ayetinde akıl yürütme öğütlenir. Peki nedir günah? Kabaca açıklayacak olursak Allah’ın yasaklamış olduğu şeyleri yapmak, emirlerini yerine getirmemek diyebiliriz.Peki günahı kim işler?
    Günahı işleyenler insanlar ve cinlerdir.(Malum Kuran insanlara ve cinlere inmiş bir kitaptır) Kalkıp ta bir ağaca,kuşa,taşa günah yüklenemez.Çünkü onlarda akıl ve irade söz konusu değildir.

    İnsanlar dedik ya peki hangi insanlar? Sıradan insanlar ya da sıradan olmayan insanlar. İşte benim kafama takılan soru burada başlıyor. Malumunuz gün içerisinde o kadar çok günah işleriz ki adeta yaptığımızın farkına dahi varmayız çoğu zaman.Bizim gibi sıradan,aciz kulların günah işlemesi normal gözükür gözümüze(oysa olmaması gerekir).Peki ya peygamberler?

    Peygamber Allah tarafından seçilen insanlardır.Çok ibadet etmekle peygamber olunmaz.Onlar bu yüzden bizden farklıdırlar. Çünkü Allah emir ve yasaklarını onlara vahiy yolu ile iletir onlarda bize tebliğ eder. Allah’ın seçkin kullarıdır kısacası. Fakat Allah peygamberleri bile uyarır.
    Hadi bu ayetlerden ikisini yazdım..
    Hud Suresi;41-42-43-
    Enbiya ;87
    Elbette hiçbir insanı yargılamak hele ki peygamberleri yargılamak kendi adıma haddim değil!Peki nedir burada ki kıssaların amacı?Allah neden bize bunlardan haber verir.?
    Bunlar insanı peygamberler üzerinden uyaran ayetlerdir diye düşünüyorum.Yani Allah’’Bak peygamber dahi olsa onu uyarıyorum,sen ona göre hesapla ayağını denk al’’diyor.(En doğrusunu şüphesiz Allah bilir)

    Muhammed Suresi 19.Ayette bana göre böyle bir ayet.Surenin geneline bakarsak,Allah yolunda savaşmaktan,mükafattan ve cezadan bahsediyor.Ve işte o ayette diyor ki;

    Bil ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir.
    Ayetin dahil olduğu sureden belki müslümanların savaştan çekinmeleri gibi bir sonuçta çıkarılabilir ama bir peygamberin savaştan Allah’ın emri olmasına rağmen kaçacağını düşünemeyeceğimize göre o halde yukarıda bahsedilen sonucu çıkarmamız mümkündür diye düşünüyorum.
    Vay halimize ki Allah Resulüne bile günahlarının bağışlanması için tövbe et derken bizim durumumuz nedir?Şapkamızı önümüze koyup uzun uzun düşünelim ve nasıl bir kuyunun içinde olduğumuzu idrak etmeye çalışalım.Tövbe edelim,şükredelim ve o kuyudan çıkmak için,
    Âl-i İmrân : 103 ayeti hatırlayıp Kuran ipine sarılalım…

    Sonsuz rahmet sahibi Allah,cümle Müslümanlara mahşerde huzuruna ak bir yüzle çıkmayı nasip etsin…

    Selametle;

    YanıtlaSil

Yorum Gönder