Sınavımız Çoktan Başladı, Ne Zaman Biter Bilinmez




Kibrinden kovulmuş şeytandan Rahman ve Rahim olan Allah'a sığınırız
101 - "Rabbim, bana barış ve iyilik sevenlerden birini lütfet!" 
102 - Bunun üzerine biz, İbrahim'e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.
Çocuk onunla birlikte koşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: "Yavrucuğum, düşte görüyorum ki ben seni boğazlıyorum. Bak bakalım sen ne görürsün, sen ne dersin?" "Babacığım, dedi, emrolduğun şeyi yap! Allah dilerse beni sabredenlerden bulacaksın.''
 
103 - Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
104 - Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim!" 
105 - "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." 
106 - "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." 
107 - Ve ona büyük bir kurbanlık fidye/yakınlık verdik. 
108 - Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık. 
109 - Selam olsun İbrahim'e... 
110 - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. 
111 - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. 
112 - Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik. 
113 - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var. (SAFFAT SURESİ)

Selamlar...
Saffat Suresinin bu kısmını neden yazdığımı ilerleyen vakitlerde daha iyi anlayacaksınız inşallah. İki konuya değinmek istiyorum. İmtihan nedir? İmtihanı değerlendirecek olan Kimdir?
Aslında bu soruların cevabını biliyoruz, ama davranışlarımız bu bilgilerimizi destekler nitelikte olamıyor bazen. Bu yüzden bu yazımda da bu konuda içimi dökmek istedim. Kendim için de okuyanlar için de öğüt olması dileğimle...


 İmtihan dediğinde sadece zor zamanlar gelir aklımıza. Ama değil, imtihan dünya hayatının kendisidir, yalnızca dünyadaki zor zamanlarımız değil. Keyif aldığımız zamanlar da imtihana dahildir, en monoton anımız da. 


Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz. (ENBİYA SURESİ 35. AYET)
Dünyada işleri yolunda giden insanlar için hayatın onlara göre çok kolay ve sınavsız geçtiğini düşünmek kadar yanlıştır zor anlarla cebelleşen insanların şanssız olduğunu düşünmek. Çünkü her an sınavdayız. Yaşıyorsak, nefes alıyorsak, aldığımız her nefesin hesabını vereceksek, aldığımız her nefesin hakkını da verebilmeliyiz.

 Yukarıdaki ayette belirtildiği gibi imtihan iyilik ile de kötülük ile de olur. 

Sana lütfedilen nimet ile şımarmak var:


Karun, Musa'nın milletindendi; ama onlara karşı azdı. Biz ona, anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Milleti ona: 'Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez' demişlerdi.(KASAS SURESİ 76-77. AYETLER)
Veya her anını sözle ve fiille şükrederek, hakkını vererek geçrimek var:


Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken Süleyman onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemektedir. Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani'dir, hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayandır, Kerim olandır. (NEML SURESİ 40. AYET)

 Karşılaştığın zorluklar karşısında acizliğini fark etmek yerine  'Neden ben!?' diyerek uzaklaşmak var:


Yemin olsun, biz onları azapla yakaladık. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.(MUMİNUN SURESİ 76. AYET)

veya zorluklar kaRşısında kibrinden vazgeçip acizliğini farkına varıp yüce kudrete yönelmek var:


Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”(ŞUARA SURESİ 46-48. AYETLER)

Yaşam bizim için bir imtihan diyoruz ya, ama bu imtihan dünyadakilere de benzemiyor. Mesela, dünyada girdiğimiz imtihanlar gibi hayatımızdaki imtihanların da bilincinde miyiz? Bence değiliz.

Yani biri bize 'Süren başladı, bunlar seçeneklerin, sınav bitiş zamanı da şu' demez. Süremizin başladığını fark edecek olan biziz. Seçenekler her zaman önümüzde çok temiz görünmüyor, hatta bazen seçenekleri de biz üretiyoruz ve süremizin ne zaman biteceğini de bilmiyoruz. 

Etrafımızdaki insanlarla kapasitelerimiz, yeteneklerimiz, şartlarımız aynı olmadığı için, adalet gereği sorular da aynı değil ve herkesin cevapları kendi şartlarına göre ve tek başına değerlendirilecek. Kopya da yok yani. 

Bu müthiş sistemin farkında olmayan öğrenciler, kendilerine gelen sorularla etrafındakilerin sorularının farklı olduklarını gördüklerinde bu mutlak adaleti 'adaletsizlik' olarak değerlendiriyorlar ve kendi içlerinde sahip oldukları gücün farkında olmayarak sınavlarındaki zor sorular için 'Neden ben?!' diyorlar. Evet kardeşim, sorun zor olabilir. Ama kendine bak, sen de güçlüsün, hatta o sorudan daha güçlü! 


Ve kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında sorumlu tutmayız. Nezdimizde, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (MUMİNUN SURESİ 62. AYET)

Biliyoruz ki insanlar tek fabrikadan çıkmış tek tip eşyalar gibi değil, dünyada çeşitlilik hakim. Bu çeşitlilik de farklı kapasiteler doğuruyor. Asıl adaletsizlik, kapasitesi doğuştan farklı olan iki çocuğa aynı soruyu sormak olurdu.  Biri için cevap çok kolayken, biri sorunun üstesinden gelemezdi. Ama sorular aynı. Adalet böyle mi olmalı? Yani eşitlik her zaman adalet olmaz genç adam ehehheh.

Buradan çıkarmamız gereken bir sonuç daha var. Aklıma 'Şubat' dizisinden bir replik geldi:

'Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.' 

Bizim imtihanımız olmayan konularla ilgili atıp tutmak kolaydır. İnsanların seçimlerini uzaktan eleştirmek de kolaydır. İçlerini bilemeyiz ki. Biz kim bilir ne nitelendirmelerde bulunuruz onların arkasından ve bunları yaparken onlar savunmasızdır. Bir ölü gibi. Bir ölüyü yerken ölü olan bize karşı direnemez, savunmasızdır. Biz de o savunmasız kardeşlerimizi yeriz yapıştırdığımız etiketlerle sanki. Arkasından konuştuğumuz kişi bize karşı kendini savunamaz ki. Allah bizi affetsin. Ayet ne güzel bahsetmiş durumdan:
Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah'tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır. (HUCURAT SURESİ 12. AYET)
İnsanların hangi şartlarda yetiştiğini, hangi seçenekler arasında kalıp neyi seçtiğini, neye göre seçtiğini,  daha önce neler yaşadığını... Bunların hiçbirini bilemeyiz. Hiçbirini. Gerçeğin bir kısmını bilmek, aslında gerçek hakkında hiçbir şey bilmemekle eşdeğer olabilir. Gerçeğin bir kısmını görmek, o gerçeği görmek demek değildir. Gerçeğe bu denli uzakken konuşmak ne kadar da kolay değil mi? Bu kadar 'gerçek' kelimesini kullanarak sizi boğduğum için de özür dilerim ayrıca, gerçekten.


İşte siz böyle insanlarsınız! Hakkında biraz bilginiz olan şeyde çekişmeye girdiniz. Peki, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyde neden tartışmaya giriyorsunuz? Allah bilir ama siz bilmezsiniz. (ALİ İMRAN SURESİ 66. AYET)

Şimdiiii, gelelim Saffat Suremize. Biz bu anlatılan kıssanın 103. ayetin son kısmını okusak sadece, diğer hiçbir şeyi bilmesek ve bunun bir ayet değil, bir haber olduğunu düşünsek televizyonda, 'Babası çocuğunu öldürüyor, cani!' diyenler olur doğal olarak. Babanın nasıl bir seçim yaptığını kim bilebilir? Babanın şartlarından kimin haberi var? Kıssada anlatılan İbrahim adındaki babanın ve 'Emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın' diyen çocuğun tüm dünyaya örnek olacak teslimiyetinden kimin haberi var?

Bu örnekle insanların birbirini öldürmesini meşrulaştırmak gibi bir amacım yok, neden olsun? Anlatmak istediğim şey basit aslında. 

Hayatımıza Kuran'ın ışığında güzel bir kural: İnsanların şartlarını hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız, bu yüzden, sanıda bulunmaktan kendimizi koruyalım inşallah.

Kendim için de okuyan her kimseniz sizin için de duam şu:

Hayatın her anı sınav, süremizi çok iyi kullanalım ve bu sınavı değerlendirmek de sadece Allah'ın işi. Başkalarından, olaylardan çok, kendimizle büyük bir savaş halindeyiz. Allah'ı her an aklımızda, kalbimizde hissederek, her anımızı O'na ulaşmak için vesilelerle süsleyerek, sürekli dua ederek, umudumuzu hiçbir zaman kaybetmeden, sevgi, iman, ilim ve hayır dolu günlerimize inşallah...




Kuvvet yalnızca Allah'tan...

Yorumlar